1. salepgiller familyasına ait çiçektir. tropikal iklimleri seven orkide dünyanın her yerinde yetişme imkanına sahiptir. dünya üzerinde 24.000'den fazla çeşidi olduğu biliniyor. türkiye'de ise 24 çeşidi vardır. dünyada en geniş ikinci familyaya sahip çiçek.
    bir de efsanesi varmış bu çiçeğin;

    "Dünyada eşi benzeri olmayan Kahramanmaraş’ın Geben yaylasına, adı Orkis olan beyaz kadife tenli; zarif bir prenses gelirmiş. Orkis, sabahın ilk ışıklarıyla uçar adımlarla Geben’in gökyüzüne, en yakın dağındaki yalçın kayalıklarına koşarmış.

    Oturdu mu etekleri dağı kaplar; upuzun saçlarının eşsiz kokusu bütün yaylayı sararmış. Orkis, rüzgârın sevdasına karşı o upuzun saçlarını çözer ve gün doğumuna kadar tararmış. Günlerden bir gün prenses Orkis’in dağlardan ovalara inen eteklerine, göklerden süzüle süzüle gelen leylekler konuvermiş.

    Leylekler, Orkis’in sarı çiçekli eteklerinin üzerinde öyle güzel duruyorlarmış ki Orkis, gözlerini ayırmadan leylekleri seyretmeye dalmış. Vakit öyle hızlı geçmiş ki günün akşama döndüğünü çok geç fark etmiş.

    Sırrının açığa çıkacağından korkup telaşlanan Orkis, eteklerini hızla dağın eteklerinden çekmiş. Fakat eteklerinde bekleyen leylekleri unuttuğundan göçe geç kalan yorgun leyleğin kanadını da kırıvermiş.

    Prenses Orkis, uçar adımlarla gelmiş leyleğin yanına. Yaralı leyleğin başında saatlerce gözyaşı dökmüşse bile kanadı kırık leylek bir türlü gözlerini açmıyormuş. Orkis, saçlarından birkaç tel koparıp yaralı leyleğin kırık kanadını şefkatle sarınca, kendine gelen leylek birdenbire silkinip dünya güzeli bir delikanlı olmuş.

    Delikanlıyı görünce soluğu sepeti kesilen Orkis’in o an nutku tutulmuş; zaten söylemez dili hepten lal olmuş. Derken delikanlının yaylayı çınlatan sesi duyulmuş: “Asırlar var ki ben, dağ taş diyar diyar dolaşıp, nice gökyüzü eskitip seni arıyordum. ” Prenses Orkis, kendisini bu dağa çeken şeyin ne olduğunu işte o an anlamış. Delikanlı ve Orkis, konuşmadan, lal diliyle nice vakit öylece dağlarda kalmışlar.

    Fakat mutlu vakit tez geçmiş, havalar soğumaya başladığında, delikanlı Orkis’e dönüp; “seninle uzun yıllar yaşayabilmem için şimdi gitmem gerek, mutlaka döneceğim” dedikten sonra, silkinip kar beyaz kanatlı bir leylek olup uçup gitmiş.
    Orkis, bir kuş gibi uçup giden sevdiğinin bıraktığı yerde öylece donup kalmış. Titrek ellerini toprağa koymuş. Dermansız ayakları çözününce saçları kendinden evvel yığılmış toprağa. Prenses Orkis dağların kızıymış artık. O günden sonra gözü yollarda sevdiğini bekleyen Orkis’in gözlerinin biri güler, diğeri ağlar olmuş. Biri sevdiğinin geleceğini umut eder; diğeri ümidi keser sızlanırmış.

    Kar beyaz kanatlı leylek niçin gelmemiş bilemeyiz. Ama günlerin yıllara dönmesi çok sürmemiş. Rüzgâr her zamanki vaktinde gelip, Orkis’e: “ Haydi, yine çöz bana saçlarını, kokusunu dağlara salacağım!” dediyse de sevdiğini yıllar yılı bekleyen Orkis’in saçları orada çoktan toprağa kök salmış bile.

    Orkis’in bir gözündeki yaştan; sevdası, diğer gözündeki gülüşten; umudu toprağa iki inci damlası gibi dökülmüş. Sevdiğinin geleceğinden iyice umudu kesilen Orkis bu sevdayla günden güne erirken, rüzgâra son kez seslenmiş: “Beni götürüp şu dağlara serper misin?”

    Rüzgâr: “ Sana olmaz diyemem ama seni taşımaya gücüm yetmez ki!” diye karşılık vermiş. Orkis içli bir sesle: “ Ben bende değilim ki. Zaten zerrem kaldı, zorlanmazsın. Sen bir es hele! ” demiş. Rüzgâr estiğinde gerçekten de Orkis rüzgârın içinde bir toz misali erimiş ve kaybolmuş. O an bütün bir dağı mis gibi bir koku kaplamış.

    Orada yaşayanlar o günden sonra Orkis ‘in kendini rüzgâra verdiği yerde bir çiçek bulmuşlar. Çiçeğin beyaz kadife teni üzerinde inci gibi mor damlalar varmış. Köklerinde ise iki damla gözyaşından doğmuş biri gülen biri ağlayan iki yumru…"
    #5352 katre | 3 yıl önce
    0çiçek