aslında mario'nun fantastik bir dünyada (böyle deyince sanki mario'nun dünyası fantastik değilmiş gibi oldu. dinozorlar var lan oyunda...) geçen versiyonu gibidir. hatta oyun ilk başta the lord of the rings düşünülerek tasarlanmaya başlanmış. tek farkı mario doğrusal bir hikaye anlatışına sahipken, bu oyunda ilk defa yan görevler ortaya çıkmıştır. tabii sonra oyun konsolları iki boyuttan üç boyuta evrilince, bu seri de yeni çağa ayak uydurmuşdur, pek de güzel olmuştur.
benim bu oyunla tanışmam level dergisiyle olmuştu. o zamanlar liseye yeni başlamıştım. ps3, nintendo wii falan da yeni yeni palazlanıyordu. işte böyle bir ortamda level dergisi de the legend of zelda: twilight princess'in çok güzel bir posterini vermişti.
ben de o aralar anime&manga işleriyle uğraşıp kendimce manga falan çiziyordum (doujinshi). işte o posteri o kadar çok sevmiştim ki, oturup çizdim. sonra tesadüfen lisede bir edebiyat dersi için gerekli oldu o çizim. ondan sonra lise hayatım uzunca bir süre tiyatro dekorları çizmekle geçti. çok yakışıklı olmasam da, popülaritemi böyle sağladım ben de.*
yalnız bu oyun ve sonra final fantasy, bende başka bir şeylerin uyanmasına da sebep oldu.
bu seri ve final fantasy serisi o kadar güzel müziklere sahiptiler ki, zaman içinde resimden müziğe kaydım. ama keşke malice mizer, hizaki ve scandal'dan etkilenip rock müziğe giriş yapmasaydım. kemanda, gitara nazaran daha yetenekliymişim ben aslında. keman çalmaya başlayınca onu fark ettim.