liu cixin'in dünyanın geçmişini hatırlamak üçlemesinin ilk kitabı. bu ad uzun gelmiş olacak ki, halk arasında üçleme de ilk kitabın adıyla anılıyor. margarine 'sanayağ' demek gibi.
kitap, kültür devrimi sırasında bir fizik profesörünün "batılı normlarla fizik öğretmek" suçundan yargılanması ve kızının moğolistan'daki dev bir radar üssünün yanındaki ormana, işçi olarak sürülmesi ile başlıyor. "vay ulan politik kurgu mu okuyacağız" derken olmadık yerlere akıyor, aslında bütünlükçü düşünürsek, dev bir politik kurguya evriliyor.
asıl hikayenin başladığı zaman ise günümüz. dünyanın dört bir yanında, atomaltı üzerine çalışan, en tepedeki deha fizikçiler, ardı ardına intihar etmeye başlar ve nanoteknoloji araştırmalarında ekol olan "kahramanımız" kendini, bu intiharlar salgınını bir ucundan araştırır halde bulur.
cixin, kültür devriminin yıkımını çocukken yaşamış, tarihi araştırmasını da yapmış. anlattığı kadar sert ve kaba mıdır bilmem ama mao gerçekten, modern fiziğe karşı komünist fiziğin geliştirilmesi için emirler vermiş mesela. yine de aklımıza bir çin, anti mao, anti amerikan, amerikan vs. propaganda metni gelmesin. bunun üzerinde bir tartışma var ortada. zaten üç kitapta da politikanın geçiciliği defalarca vurgulanıyor.
anlatım tekniği, dikkat çekip unutturmak üzerine. politika (bkz: mao) derken çevrecilik (bkz: rachel carson), bunu konuşurken bilimsel devrimlerin doğası (bkz: thomas kuhn), oradan kozmik gücümüz (bkz: kardashev ölçeği), oradan rus edebiyatı, oradan insanın teknoloji karşısındaki pozisyonu (bkz: ludizm) ve daha bin tane konu "işte bu" deyip önümüze geliyor, bambaşka bir yere, sonradan kök salmış haliyle geri gelmek üzere bırakılıyor.
bir sürü referans verdim çünkü eleman inanılmaz çalışmış. fizik var, sosyoloji var, tarih var, edebiyat var, psikoloji var.. "evrende dünyamız nerede, dünyamız bir bütün olarak ne?" sorusunu ortaya koymak için elinden geleni yapmış.
Romanın diline dair eleştiriler var. bazıları kuru, mekanik, rapor tadında bulmuş. yer yer -kurgu gereği- rapor da okuyoruz hatta. uzun betimlemeler yok, gerektiği kadar var. gözümüzde eksik canlanan bir mekan, karakter olmuyor. duyguların anlatımı kısa ama kısa kesilmemiş. karakterin geriplanını başarıyla verip, tepkilerini benimsetip, sahnenin merkez olayı karşısında ne hale geleceğini birkaç cümle ile - mümkün olduğunca sıfat kullanmadan-söyleyip gerisini okura bırakıyor. iç dünya anlatımlarında bayıldığım "anlatma göster" ilkesinin sadık bir takipcisi liu.
türkçe çevirisi ne yazık ki ingilizcesinin gerisinde. mesela bilardo masası sahnesinde çevirmen -belki konuya dair teknik eksikliğinden- mevzuyu karıştırmış. çincesini okuyanla tanışmadım. yeni okuduum bir makaleye göre kültür devrimi ile ilgili giriş sahnesi ingilizce çeviri için yazılmış, aslında yokmuş. kimin yazdığı da tartışma konusu. zaten yazarın hayalet yazar ve hatta yazar ekibi kullandığına dair şüphelerim var, onu üçlemenin genel başlığında yazacağım.