"avrupa'da bir hayalet dolaşıyor, komünizm hayaleti." şeklinde çok afili bir girişi vardır.
bu kitapla karşılaşmam çok ilginç şartlar altında oldu. galiba 14-15 yaşlarımdaydım. o aralar vietnam savaşı, ho chi minh falan çok ilgimi çekiyor. sonra dedemin henüz doğalgaz bağlanmamış, sobalı evine gitmiştik bir ara. orada denk geldim bu kitaba. nereden geldiyse artık dedemin kömürlüğünden çıkmıştı kendisi. hatta tıp kitabı falan da vardı.* bir an dedemin aslında tıp fakültesinden siyasi olaylar sebebiyle atıldığını yıllar boyunca bizden gizleyip gizlemediği konusunda kuşkuya kapılmıştım. "evet evlat, kimse bilmiyor bu sırrı. o sebeple kimseye söyleme tamam mı?" diyecekti sanki. öyle bir his uyanmıştı içimde.
tabii sobanın yanında duran pembe kapaklı komünist manifesto sadece benim değil, dedemin evine gelen tüm akrabaların dikkatini celbetmekteydi. sonra dedem, "amma saçmaladınız ha, ben bunları hurdacıdan aldım soba yakmak için" deyip konuyu kapattı.
ama konuyu kapatmayan birisi vardı işte: ben.
eve döner dönmez internetten pdf'ini aramaya başladım ve kurtuluş cephesi'nin sitesi sağolsun epey bir marksist yayına ulaştım. artık bilgisayarda linux işletim sistemiyle uğraşmanın yanında başka bir uğraş daha edinmiştim: kurtuluş cephesi külliyatını hatmetmek.
sonra da daha ilk bölümünde "aile kurumunu yıkmamız lazım!!!" diye haykıran marksizme karşı geldim. kusura bakmayın sevgili marksistler ama aile kavramnına dokunmasaydınız "sosyalist hristiyan" olabilirdim belki. ama aile kutsal benim için.
neden aileye değindim peki?
avrupa, amerika ve türk sağcıları yıllar boyu "komünistler aile kavramına karşı!!!" diye propaganda yaptılar. ama geldiğimiz süreçte de görüyoruz ki aslında bu adamlar aile kavramını yok etmişler.
işte bunu fark ettiğim gün her türlü politik faaliyetten tiksindim. çünkü politikacıların ne kadar ikiyüzlü olduklarını fark ettim. şimdilerde de benim gözümde akp, chp ve hdp'nin hiçbir farkı yok. hepsi birer akbaba. bu sebeple de sandığa sembolik olarak gidip saçma sapan partilerden birisine mühür vuruyorum yıllardır. sadece mansur yavaş için ciddi oy kullandım ama.
biz sofi'nin dünyası ile tanıdık. sofi'nin dünyasını da abim almış modayken, elbette 6. sayfaya kadar gelebilmiş. ilk üç sayfanın da altını çizmiş salak.
orada çocuk aklımla çok etkilemişti. zaten etkileyici bir metindir girişi,finali... romanda set olarak kullanılan kibritçi kız da hep üzer. abi sapık mısınız altı yaşında bebeye okutulur mu o ya!
neyse özetle ben bunu okuduktan sonra sandım ki işçiler falan okusa, o gecekondulardaki çatıdan fırlayan inşaat demirlerini söker sermayeye sokarlar. bunlar bilmiyor sömürüldüklerini, zincirlerini. sonra seçim sonuçlarına aklım ermeye başladı, baktım ki hepsi ya düz faşist ya islamofaşist. bunlar sömürü mömürü kavrayacak da manifestodaki gibi korkulan güç olacak da....
gider sayısal oynarım daha olası. onun ihtimali 13 milyonda bir. devrimden milyon kat yüksek.
buna kutsal kitap muamelesi yapan slogancı solcu tayfa hala vardı ben üniversitedeyken. artık iyice üçe beşe indiler galiba.