şimdi berber dayaması, dişçi dayaması dediğimiz olgular var malum. bunun bir versiyonu da kadınların bir şey sormak ya da göstermek için sokulduklarında memelerini dirseğe dayaması. iki olayı kıyaslayacak değilim, dirseğimin penis yerine kadın memesine dokunuyor olması her zaman tercihim. ama merak ettiğim bir şey var:
bu dirseğe dayama olayı sırasında ben kendim utanıp kızarıyorum, dirseğimi kaçırmaya çalışıyorum ama sıkışmış olduğundan kaçıramadığım gibi memeyi dirseğimle dürtüyormuşum gibi bir his yaratıyor. karşı tarafın ne anlattığına odaklanamıyorum. karşı tarafta ise hiç tepki olmuyor, ne soruyorsa/gösteriyorsa devam ediyor. kadınlar cidden başka şeye odaklandıklarından bunu fark etmiyorlar mı yoksa bilerek mi yapıyorlar? eğer cidden farkında değillerse berber ve dişçi fobimi yenebilirim.
örneğin #8490 yazdığına göre @rainbow "besle kargayı oysun gözünü" durumu yaşamış ve aylak bakkal tarafından kurtarılmış. verilmiş sadakası varmış ki bakkalın boş zamanı varmış.
heh, mesela. eski tip bakkallara girdiğimde gözüme tartı takılıyor. O tartıda bir şey tartıldığında "lan?" diyorum. Acaba kimse yokken denemiş midir? Benzer bir olay ingilterede kazayla yaşanmış. Kasada tarttırdığı meyvenin miktarından şüphelenen bir müşteri tekrar tarttırmış ve farklı sonuç çıkmış. Sonra anlamışlar ki kasiyer kızın memeleri çok büyükmüş ve tartıya temas ediyormuş. Olaydan kaç kişinin etkilendiği bilinmiyormuş. Market isteyene para iadesi yapacakmış. Parasında pulunda değilim ben. Neyi tarttıysak onu isterim. Memeyse meme, toz şekerse toz şeker. Ne demişler, "yiğidi öldür hakkını yeme." Yiğit olarak ölene kadar meme peşinde koşmayı öğütlemiş atalarımız.
Bak mesela, "yiğidi öldür hakkını yeme" nasıl bir trajedi sonucunda ortaya çıkmış? merak ediyorum. "Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır" ile alakalı bir olay mı? Ölen yiğidin hakkı yoğurt muydu? yoksa mememiydi? Bilinmiyor.
"At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır" diye bir söz var. şöhret uğruna atıyla birlikte ölmüş olması olası. Peki şanın, şöhretin, adının duyulması iyi bir şey mi?
"Ad ali'nin göt veli'nin" diye bir söz var. Veli'nin başına ne geldi bilmiyoruz. Muhtemelen ali'yi dava etmemiştir. Ama ne yaşandı işte, bunu merak ediyorum.
İnşalla başımıza bir şey gelmez. Ya da gelir. Şahsen başıma gelecekler için seçme şansım varsa meraktan geleceği tercih ederim.
her gece uyumadan önce başımı yastığa koyduğumda, o gün yazdığım girdilerde hatalı bir bilgi yazdım mı diye düşünürüm. dün de başımı yastığa koyar koymaz tooltip başlığında yazdığım girdide "öğe" kelimesini kullandığımı fark ettim. oysaki tdk'de böyle bir sözcük yok, öge olarak geçiyor. ama ilkokulda "öğe" olarak öğretildiğine çok eminim. hatta bakın bazı websitelerinden örnekler göstereceğim:
www.turkedebiyati.org/... www.edebiyatogretmeni.org/...
ekşi sözlük'te sahlanankoc kullanıcı adlı yazar, tdk'nin 1942 yılı basımı felsefe ve gramer terimleri kitabında kelimeyi "öğe" olarak kullandığını göstermiş. eksisozluk.com/...
sadece öge kelimesi değil mesele.
sıklet kelimesini de siklet olarak öğrendim diye hatırlıyorum. fotomaç'ın her ikisini birden kullandığı bir haberi: www.fotomac.com.tr/...
ya okuduğumuz gazeteler, izlediğimiz televizyon programları veya bazı öğretmenler bize kelimeleri yanlış öğretiyor ya da bu kelimeler zaman içinde tdk tarafından değiştiriliyor. hangisi olduğunu öğrenmek istiyorum.
sizlerde de bu veya farklı kelimelerde, çocukluğunuzda öğrendiğinizle şimdiki doğrusu arasında fark olan var mıdır sevgili yazarlar?
Birleşik Krallık neden bazı turnuvalara (basketbol) birleşik krallık ya da büyük Britanya olarak katılıyor da bazı turnuvalara (futbol) İngiltere, İskoçya, Galler, kuzey irlanda olarak ayrı ayrı katılıyor? hadi onlar bunu yapıyor, bu organizasyonları düzenleyenler neden bu konuda müdahale etmiyorlar?
Neden linkedin platformu asıl amacı için kullanılmıyor? Neden ben "iş ve istihdam odaklı bir platformda" aptal aptal özlü sözler ve daha bilumum alakasız şeyler görmek zorundayım? "Suistimal etme" konusunda Türkler olarak dünyada elimize su dökebilecek başka bir millet yoktur galiba. En sonunda tüm bağlantılarımı ve takip ettiklerimi (Zaten birkaç tane.) silip artık sadece yabancı hesaplarla ilgileneceğim, o olacak.
avrupa'ya göçenlerin büyük çoğunluğu elbette maddi sebeplerden ötürü göçüyor; ama, göçenlerin acaba kaç tanesi bulunduğu ülkenin kültürüne ilgili gerçekten?
mesela ben, istanbul'da bile, istiklal'de yürürken, galata köprüsü'nden geçerken, sirkeci'de yürürken bile oralarda yaşanmış tarihi hatırlıyorum içim bir tuhaf oluyor. mesela ne zaman galata köprüsü'nden geçsem hasan fehmi'nin 31 mart vakası öncesinde suikaste uğraması gelir aklıma. ya da mesela eskiden bir hipodroma sahiplik yapan sultanahmet meydanı'ndaki bizanslı heyecanlı kalabalık gelir aklıma. böyle işte.
adam almanya'ya gidiyor mesela; jena'nın, bayreuth'un falan önemini bilmiyor almanya için. belki de gereksiz görüyor bilmiyorum.
belki yaşayanlar da çok önemsemiyordur, ne bileyim...
sırf merakımdan ve boş zamanım da bol olduğumdan tekrar üniversite sınavlarına girip sinoloji okumayı düşünüyorum. sizce mantıklı bir hareket olur mu?
belki bülent ecevit'in ingiltere'de sanskritçe okuması ama mezun olmaması gibi bir durum olabilir. biraz da bundan çekiniyorum aslında. yani birileri "boş yere yer işgal ediyorsun" falan derse diye çekincem.
not: hsk 1 düzeyinde çince bilgim var. kendi kendime öğrendim tamamen.
japonya'da doğsam nasıl olurdum acaba? oranın ezik erkeklerinden mi, orta halli işine gücüne bakanlarından mı, yoksa toplumda öne çıkmış biri mi olurdum? hangi mesleği yapardım acaba?
hristiyan olmam biraz zor görünüyor gibi ama. belki ailem hristiyan olsaydı olabilirdim. diğer türlü zor.