8 Eylül 1946 tarihinde Mardin'in Savur ilçesinde doğan, hem Türkiye hem Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı olan Türk doktor, akademisyen, biyokimyager, moleküler biyolog ve bilim insanı.
1997'de Amerika Birleşik Devletleri'ne yerleşmiştir. Çalışmalarını 1997 yılından itibaren, biyokimya ve biyofizik alanlarında tanınan, ABD'nin Kuzey Karolina eyaletinde yer alan Chapel Hill kasabasındaki Kuzey Karolina Üniversitesinde sürdürmektedir.
2016 senesinde, 5 TL'nin üzerindeki DNA sarmalının hatalı olduğunu tespit edip bunu Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına iletmiştir ancak en ufak bir geri dönüş alamamıştır.
Dört sene süreyle yürüttüğü İstanbul Şehir Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyeliğinden 2019 senesinde istifa etmiştir.
Ödülleri ve Başarıları:
● ABD Ulusal Bilim Vakfı (National Science Foundation) Genç Araştırmacı Ödülü (1984)
● Amerikan Fotobiyoloji Derneği (American Society for Photobiology) Ödülü (1990)
● ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü (National institutes of Health) Ödülü (1995)
● TÜBİTAK Bilim Ödülü (1997)
● ABD Fen ve Sosyal Bilimler Akademisi (American Academy of Arts and Sciences) Ödülü (2004)
● ABD Ulusal Bilimler Akademisi Üyesi (2005)
● TÜBA (Türkiye Bilimler Akademisi) Üyesi (2006)
● Vehbi Koç Ödülü (2007)
● Nobel Kimya Ödülü (2015)
Aslında TÜBİTAK, TÜBA ve Vehbi Koç Vakfı zahmet etmiş. Gerek var mıydı bu jestlere? Ne hikmetse kendisi ABD'ye yerleştikten sonra akıllarına gelmiş "Aziz Sancar" gibi bir insanın varlığı. TÜBİTAK, Aziz Sancar'ın ABD'ye yerleştiği sene olan 1997'de bu ödüle layık görmüş kendisini. "Geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye." gibi bir atasözü vardır Türkçede. Ayrıca "Bilim ve sanat, itibar görmediği toplumları terk eder." diye bir sözü vardır İbn-i Sina'nın.
Bu, belki de Türkiye'nin verdiği en önemli beyin göçlerinden birisiydi fakat ilk değildi, hiçbir zaman da son olmayacak. Bu ülkeden nice Aziz Sancar'lar çıkmaya devam edecek fakat hiçbiri tıpkı Aziz Sancar gibi zerre değer görmeyip umudu, ışığı, geleceği yurt dışında arayacak ve nihayetinde oraya gidecek, kendi topraklarına değil oraya hizmet edecek hatta oranın vatandaşı olacak.
2016 senesinin Mart ayında "STEM" (Science Technology Engineering Mathematics) isimli eğitim projesini başlatarak Türkiye'nin 7 ilinden 700 kız ilköğretim öğrencisinin bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik alanlarında eğitim almasını sağlamıştır. Verdiği bir röportajda “Bütün çocuklarımıza bilim alanında eğitim ve öğretim sunulması gerekiyor. Eğer kızlarımızı okula göndermezsek işgücümüzün yarısını kaybetmiş oluruz." demiştir.
Ek olarak World Economic Forum (WeForum) tarafından yayımlanan 2021 Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu 'na (Global Gender Gap Report 2021) göre Türkiye, 156 ülke arasında 133'üncü sırada yer almıştır. Olsun. Suriye'yi, Afganistan'ı falan geçmişiz, bu da bir başarı.
Prof. Dr. Mustafa Çetiner, Herkese Bilim Teknoloji Dergisi'nin 9. sayısında "Güncel Tıp" köşesindeki "AZİZ SANCAR’I İZLERKEN DÜŞÜNDÜKLERİMDİR..." başlıklı yazısıyla Aziz Sancar hakkındaki düşüncelerini ve Aziz Sancar ismini duyduğu zaman aklına gelenleri belirtiyor:
"Aziz Sancar Türkiye’deydi.
Bakanının “Türkiye Müslüman bir ülke, konum itibari ile biz ara eleman yetiştirebiliriz bizden mucit, bilim adamı çıkmaz” dediği ülkede.
Bilimden ve akıldan her gün biraz daha uzaklaşan, bilim ve aklın yerini tutsak beyinlerin almaya başladığı Türkiye’de.
Sancar, laik ve fırsat eşitliğine dayanan bir eğitim sistemi yaratmaya çalışan Atatürk Türkiye’sinin ürünü olduğunu söylüyor. Artık bu söylediğinin yerinde yeller esen Türkiye’de.
Sancar az konuşuyor, hep hafif gülümsüyor, mütevazi görünüyor, hiç bir inanç ve aidiyet sisteminin zorlaması olmadan ahlaklı ve iyi olabilmenin çok somut bir örneği gibi görünüyor bana.
Sorumluluk duygusu, insan sevgisi kendiliğinden. İyi olmak, üretken ve namuslu olmak, yalan söylememek, hoşgörülü olmak gibi tüm “iyi” şeyleri aklı ve kalbi istedi diye yapıyor gibi.
Sancar’ın inançlarıyla, siyasi düşünceleriyle hiç ilgilenmedim, benim için hiç bir önemi de yok.
Ona deseler ki, “insanlık için ne yaptın?”
Yanıt bir cümle. “DNA’nın sırlarını keşfettim”
Yeter de artar bile. Bu nedenle bu yazıyı yazmamın Sancar ile hiç ilişkisi yok, kendimle var, onun yüzüne baktığımda hissettiklerimle ilgisi var. Sorum hep aklımı kurcalardı, Sancar’ı izlerken yine bilincime taşındı. Tüm içtenliğimle ve art niyetsiz soruyorum.
Din insanları daha ahlaklı yapar mı?
Dinin tek başına insanları ahlaklı yapmadığının sayısız örneği var.
Dinsiz olmak da insanları ahlaksız yapmıyor, bunun da sayısız örneği var.
Öyleyse, dindar olmak neden bir erdem olarak anlatılıyor hep?
Sonra aklıma başka sorular üşüşüyor .
Dindar olmak insanın sadece kendisi için gerekli ve sadece kendisini ilgilendiren bir şey değil mi?
Dini gerekleri yerine getirmenin başka insanlara bir yararı var mı?
Sadece tek başına dindar olup onun yanına başka hiç bir artı değer eklemiyorsanız dindar olmanın bir anlamı var mı? Bilgi sahibi olmak için emek harcamak şart, inanmak için emek gerekiyor mu?
Nazım’ın bildik şiiri;
“...Bindim tirene uçağa otomobile
çoğunluk binemiyor
operaya gittim
çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21›den beri
camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye...”
Dünyanın en büyük şairlerinden birinin inançsız olması yüzünden erdemsiz olduğu söylenebilir mi?
Sancar’a gelene dek Nobel ödülünü alan tek Müslüman bilim insanı Pakistan asıllı Abdus Salam dinden çıkmış sayıldığından Pakistan’da baskı ve tepki görmüş, Taliban militanlarının hedefi haline gelmiştir.
Abdus Salan erdemsiz mi?
Büyük İslam bilgini Farabi diyor ki; “İnsan ahlakının temeli bilgidir; akıl iyiyi kötüden ancak bilgiyle ayırır...” Yani bilgi ve eğitim olmadan inandıklarınızın da değeri azalır.
İnsanlığı, ülkeleri, dünyayı daha ileriye taşıyan tek şey bilgidir.
İnançlar, dinsel motifler iktidarları değiştirir, para ve mevki kazandırır ancak ilerlemeyi sağlayamaz. Bilginin eksikliğini, din ile, yatlar-katlar ile, inip çıkan borsa ile, bindiğiniz araba, yediğiniz yemek, kazandığınız para, taktığınız saat, giydiğiniz giysi ile, mevki ve makamlarınızla dolduramazsınız. İnsanın ulaşabildiği en yüksek ahlak düzeyi bilgiyle yoğrulmuş entelektüel ahlaktır. Çünkü onu “safsatalarla” baştan çıkartamaz ve yanıltamazsınız.
Farabi diyor ki; “Alem büyük insandır; insan küçük alemdir.”
İnsanın ve evrenin sırlarına dokunmaktan daha erdemli ne var?"