tek başına doğrudur- yanlıştır demek zor. savunduğum yönetim ile (bkz: teknokrasi) benzer yanları da var, sakat farkları da.
ben toplum üzerine yerleşmiş, olumsuz bir yönünden bahsetmek istiyorum: ağlaklık.
türkiyede bu jakoben kafa, 70'lerdeki sol dalga ile birleşip olmadık bir amalgam oluşturmuş. insanlar bazı hakları olduğunun, öyle sade "höt" demenin dertlerine çözüm olmayacağının farkında. ama o kadar. oradan sonra "üst akıl" halletsin bir şekilde.
"ya muhalefet benlik değil ya ben çok zeki" der ama sağda solda şikayet ettiği zamanın yüzde biri kadar muhalif partide çalışmaz. çoğu için sıfırdır bu. "dayım çalıştı üzüldü", "çocuken posterimi asmadılar" falan sikik sikik bahaneler bulur. sen bir projeyle gittin, "hayır" mı aldın? yok. üye oldun mu? yok. içeride tartıştın, karşı tarafı dinledin mi? yok. herhangi bir adım attın mı? yok. ne olsun? örgütler, partiler beynimi okuyup benim istediğim hale gelsin. koskoca parti dururken ben mi yapacağım?
türk derneklerinde senelerce çalıştım. adam üye olmaz, aidat yatırmaz, toplantıya gelmez, komisyona girmez, gönüllü çalışmaz. her boka laf atar. şurada olayda dernek yanımda olmadı, burada pahalı yemek verdi, şuraya sahip çıkmadı. üst akıl ya dernek. ya kasada 55 dolar var ya. yani şikayet hakkı var ama başkaları, ona kalmadan, bırakmadan halledecek.
ayrımcılık olmuş, haberi gazeteye çıkmış. avukat adam "dernek bu işe el atmıyor" diye mızıldanıyor ortalıkta. lan hayvan, mail bile atmamışsın derneğe. hayvan oğlu hayvan, avukatsın, gel komisyonunda sen çalış. yok. aylar sonra facebook'da gömüyor. çünkü birileri yapacak o kabul edecek, ama ona da bok atacak.
öğrencidir, ulaşım sorunu vardır. bir zahmet ikametini okuduğu şehre aldırmamıştır. oy gücü olmadığından zerre siklenmez. iyi de olur ama biri "sen kenara çekil" deyip halletsindir.