yasal olan her şeyin meşru olmadığını, olamayacağını tarihte defalarca ispat etmiş bir devlettir abd. "terörle mücadele" adı altında fikir özgürlüğü, ırksal / etnik bağımsızlık gibi temel anayasal hakları ihlal ederek, tamamen kendi ideolojik bağnazlıklarını dikta etmelerine acı bir şekilde tanıklık ediyoruz hala. yüzyıllardır birtakım toplumsal şiddet içeren olaylara her daim "ama" kelimesi ile birlikte "ama bireysel" "ama münferit" söylemler ile savunmalar geliştirdik devlet ve toplum olarak. bireyler, ait oldukları kurumları, grupları, ideolojileri temsil etmez; kendi başlarına böyle bir "gaflette" bulunmuşlardır denilir genelde. fakat eğitim sistemi olsun, nesilden nesle aktarılan bağnazlık olsun; en ufak bir faturayı kendisine kesmez devlet denilen aygıt. her daim ve her zaman haklıdır; buna karşı çıkana da "vatan haini" yaftasını yapıştırır hemen.
bu toplumun ciddi bir kesiminin atom bombasını dahi "ama bilime de katkısı yadsınamaz" diye savundu. hitler'in kitapları bir dönem en çok okunanlar listesine girdi. (bkz: nietsche) ile(bkz: nazizm)'i birbirine entegre ederek, felsefi bir düzleme oturtarak meşrulaştırma ve tamamen masumane yapılan bir yanlışmış gibi gösterenler de oldu.
dünya hiçbir zaman iyi bir yer olmadı ve hiçbir zaman da olmayacak. abd ve diğer birçok devlet ile ilgili daha birçok değerlendirme ve akademik referansla birlikte, utanç kaynağı oluşturması gereken "münferit" olaylar örnek gösterilebilir ama; ama işte..
işin özü esasen fikret hoca'nın da dediği gibi şudur şahsıma göre :
"sınıflı toplumlarda gerçeği söylemenin bir bedeli vardır."
Harika bir devlettir. Liberalizmin en güzel uygulayıcısıdır. Kanunları uygulamaya özen gösterir. Vergi yükü az, toprakları geniş, insan çeşitliliği bol, zengin olma ihtimali diğer ülkelere nazaran kolaydır. İngilizcesi de Avrupa ve Avusturalya'da konuşulana göre daha anlaşılırdır(en azından ortalama bir Türk açısından).
"bütün organizasyonları, o organizasyonun romantikleri, gelenekselcileri için yerle bir edip kendi saçma salak kurallarıyla donattıktan sonra pr ve paranın gücüyle yeniden organize ediyorlar."
amerikalı muhafazakar katolik youtuberların en az %80'i kafalarına göre bir katolik kilisesi anlayışı benimsemiş ve önüne geleni "sapkın" ilan ediyor rahatça. işin kötü yanı türkiye'deki z kuşağı katolikleri de bunlardan çok etkileniyor. çok değişik bir mantık işleyişleri var bu insanların.
sadece muhafazakarlar değil, demorat kesim de ciddi anlamda akıl yürütme sorunları yaşıyor. safsata dolu tezlerinden ötürü çok sevdiğim müzisyenler olan hilary hahn ile kaki king'den tiksinme noktasına geldim ciddi anlamda. bu insanlar bir de "biz çok akıllıyız ki" modundalar ya ne diyeyim.
ordu geleneği hafiften osmanlı ordusunu andıran ülke.
osmanlı ordusu da döneminin profesyonel ordularından olduğu için (ii. mahmud dönemine kadar diyebiliriz belki) bir erin kıta deneyimi sonucunda generalliğe* kadar yükselmesi olayı abd ordusunda da mevcut.
tabii işte bunun olması için de ülkenizin sürekli savaşta olması gerekiyor. mesela vietnam savaşı ile birlikte o kadar çok terfi alan asker olmuş ki (adamı terfi ettirdikten sonra "tamam s**** git şimdi" de diyemezsin. adam artık senin kadrolu personelin olmuş. üstüne bir de gazi adam. türkiye gibi ülkelerde gazilerle ilgilenen kişi sayısı fazla olmasa da, abd'de gazilik önemli bir mevhumdur. hatta rambo filminde de değinilmiştir bu olaya.) savaş deneyimi ile terfi alma durumu kalkmış. sonra 2009 yılında tekrar yürürlüğe girmiş.
abd'de erlikten rütbeli personelliğe geçen ilk kadın asker de 2003'teki ırak savaşı'nda görev yapan michelle cherland olmuş.
ifade özgürlüğünün doruk noktasıdır. dünyada bildiğim kadarıyla buna yaklaşabilen bir ülke yok. ortak refah'ın en gevşek ülkesi kanada'da bile bu derece ifade hakkı yoktur.south park esprilerinin yerel halini fransız televizyonunda skime yaparlar. hele isveç falan polis devleti kalır.
ırak işgali sırasında, beyaz saray'ın önünde "amerikan ordusu katildir" diye fotoğraf sergisi kurabilir, bağırabilirsiniz. polis de bir bok yapamaz. bizzat şahit olduğum olay. bunu bir sınırötesi operasyon sırasında ,bizim cumhurbaşkanlığı sarayı önünde yaptığınızı düşünün, skala farkı ortaya çıkar.
elbette bu, kamusal alanda ve yasa önünde bir haktır. mesela kilisede -özerk olduğundan- yapıp yapamayacaklarınızın sınırı var. ufaktan sopalanarak kapı dışına attıklarında "ama ifade hakkım" dedirtmezler. özel televizyon ifadenizi keser, yayınlamaz. özel web sitesi x, y,z diyemezsin diye şart koşabilir.
bu hakkın elinizden alınması için meclis kararı lazım. örneğin bush döneminde savaşta ölen askerlerin toplu tabut fotoğraflarının yayınlanmasına bu şekilde kısıtlama getirildi.
bunu istisnası suça teşvik, ırkçılık, ayrımcılık,toplumu fiziken tehlikeye atmak, nefret suçu vs. yeni cinsel kimlik tartışmalarından en fazla bunlar üzerinden anti-lgbt söyleme vuruluyor.
ikinci sembol hak da silahlanma hakkıdır ki bunun üzerine de yazacağım.
muhtemelen wasp olan kesimi 21. yüzyılla birlikte muazzam bir refah seviyesine ulaşmış olan ülke. maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisini yemiş bitirmi olmaları muhtemel. bu sjw olaylarının da buna paralel artış gösterdiğine inanıyorum. iskandinav ülkelerinin gündemsizlikten sıkılması gibi bir durum yaşıyor adamlar.
bunun sebebi de akın akın abd'ye göçen göçmenler. bu saatten sonra wasp mı tuvalet temizlesin? tabii ki meksikalı/vietnamlı/türk temizleyecek o tuvaletleri. wasp amcamız ise o tuvaletin patronu artık.
adamlar askere de gitmiyor, "buraya göç etmek istiyorsan önce abd ordusu için hizmet et" diyor. askeri de beleşe getiriyor.
ne yapacak bu adam? mecburen saçma sapan işlere saracak...
türkiye'de, türkiye gibi üniter bir devlet zannedilen ülke.
demek istediğim şu aslında, abd tek bir ülkeymiş gibi algılanıyor. ama aslında federasyon. tıpkı rusya gibi, almanya gibi. bünyesinde çeşitli devletler var. her eyaletin bir hükümeti, hükümet başkanı var (vali). bu sebeple de, yakın zamana kadar içişleri bakanlığı gibi bir kurumu yoktu bu devletin. sonra tabii 11 eylül 2001 faciası yaşandı ve abd terör paranoyasına büründü.
buna rağmen her eyaletin (aslında devlet (state)) toprağı %100 kendisinin değildir. bazı yerler federal hükümete ve dolayısıyla doğrudan abd başkanına bağlıdır. abd başkanı bu yerlerde askeri üs kurdurur, doğayı korur, milli park açtırır vs. ama gelgelelim eyalet toprağına karışamaz.
şimdi diyelim ki abd'ye yolunuz düştü ve hazır gelmişken de ava çıkayım dediniz. eyalet arazilerinde avlanırken havada vurduğunuz kuş federal araziye düştü.
işte pusuda bekleyen ve biraz da cins bir orman memuru bu olayı yakalarsa s*** tuttunuz demektir. çünkü doğrudan federal arazide avlanmaktan hakkınızda işlem başlatılır. hatta konuyu abd başkanına bağlayabilirlerse el-kaide militanı muamelesi bile görebilirsiniz (gerçi bu kadar da abartmazlar herhalde).
işte böyle ilginç bir ülkedir burası.
bir de aman diyeyim avlandığınız yer özel mülkse arazi sahibi sizi vurur, kim vurduya gittiğinizle kalırsınız. arazi sahibi bir güzel "sağa sola silah sıkıyordu, beni öldürecek zannettim" der bir güzel sıyrılır aradan. bu sebeple buna da dikkat etmekte yarar var.