"bütün organizasyonları, o organizasyonun romantikleri, gelenekselcileri için yerle bir edip kendi saçma salak kurallarıyla donattıktan sonra pr ve paranın gücüyle yeniden organize ediyorlar."
amerikalı muhafazakar katolik youtuberların en az %80'i kafalarına göre bir katolik kilisesi anlayışı benimsemiş ve önüne geleni "sapkın" ilan ediyor rahatça. işin kötü yanı türkiye'deki z kuşağı katolikleri de bunlardan çok etkileniyor. çok değişik bir mantık işleyişleri var bu insanların.
sadece muhafazakarlar değil, demorat kesim de ciddi anlamda akıl yürütme sorunları yaşıyor. safsata dolu tezlerinden ötürü çok sevdiğim müzisyenler olan hilary hahn ile kaki king'den tiksinme noktasına geldim ciddi anlamda. bu insanlar bir de "biz çok akıllıyız ki" modundalar ya ne diyeyim.
ifade özgürlüğünün doruk noktasıdır. dünyada bildiğim kadarıyla buna yaklaşabilen bir ülke yok. ortak refah'ın en gevşek ülkesi kanada'da bile bu derece ifade hakkı yoktur.south park esprilerinin yerel halini fransız televizyonunda skime yaparlar. hele isveç falan polis devleti kalır.
ırak işgali sırasında, beyaz saray'ın önünde "amerikan ordusu katildir" diye fotoğraf sergisi kurabilir, bağırabilirsiniz. polis de bir bok yapamaz. bizzat şahit olduğum olay. bunu bir sınırötesi operasyon sırasında ,bizim cumhurbaşkanlığı sarayı önünde yaptığınızı düşünün, skala farkı ortaya çıkar.
elbette bu, kamusal alanda ve yasa önünde bir haktır. mesela kilisede -özerk olduğundan- yapıp yapamayacaklarınızın sınırı var. ufaktan sopalanarak kapı dışına attıklarında "ama ifade hakkım" dedirtmezler. özel televizyon ifadenizi keser, yayınlamaz. özel web sitesi x, y,z diyemezsin diye şart koşabilir.
bu hakkın elinizden alınması için meclis kararı lazım. örneğin bush döneminde savaşta ölen askerlerin toplu tabut fotoğraflarının yayınlanmasına bu şekilde kısıtlama getirildi.
bunu istisnası suça teşvik, ırkçılık, ayrımcılık,toplumu fiziken tehlikeye atmak, nefret suçu vs. yeni cinsel kimlik tartışmalarından en fazla bunlar üzerinden anti-lgbt söyleme vuruluyor.
ikinci sembol hak da silahlanma hakkıdır ki bunun üzerine de yazacağım.
ordu geleneği hafiften osmanlı ordusunu andıran ülke.
osmanlı ordusu da döneminin profesyonel ordularından olduğu için (ii. mahmud dönemine kadar diyebiliriz belki) bir erin kıta deneyimi sonucunda generalliğe* kadar yükselmesi olayı abd ordusunda da mevcut.
tabii işte bunun olması için de ülkenizin sürekli savaşta olması gerekiyor. mesela vietnam savaşı ile birlikte o kadar çok terfi alan asker olmuş ki (adamı terfi ettirdikten sonra "tamam s**** git şimdi" de diyemezsin. adam artık senin kadrolu personelin olmuş. üstüne bir de gazi adam. türkiye gibi ülkelerde gazilerle ilgilenen kişi sayısı fazla olmasa da, abd'de gazilik önemli bir mevhumdur. hatta rambo filminde de değinilmiştir bu olaya.) savaş deneyimi ile terfi alma durumu kalkmış. sonra 2009 yılında tekrar yürürlüğe girmiş.
abd'de erlikten rütbeli personelliğe geçen ilk kadın asker de 2003'teki ırak savaşı'nda görev yapan michelle cherland olmuş.
muhtemelen wasp olan kesimi 21. yüzyılla birlikte muazzam bir refah seviyesine ulaşmış olan ülke. maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisini yemiş bitirmi olmaları muhtemel. bu sjw olaylarının da buna paralel artış gösterdiğine inanıyorum. iskandinav ülkelerinin gündemsizlikten sıkılması gibi bir durum yaşıyor adamlar.
bunun sebebi de akın akın abd'ye göçen göçmenler. bu saatten sonra wasp mı tuvalet temizlesin? tabii ki meksikalı/vietnamlı/türk temizleyecek o tuvaletleri. wasp amcamız ise o tuvaletin patronu artık.
adamlar askere de gitmiyor, "buraya göç etmek istiyorsan önce abd ordusu için hizmet et" diyor. askeri de beleşe getiriyor.
ne yapacak bu adam? mecburen saçma sapan işlere saracak...