bu başlık kişiye özel bir başlıktır
-
Ah 1 hafta yoktum kimse de yokluğumu fark etmemiş gibi..
yada üstteki girdiyi okudukları için rahatsız etmemiş de olabilirler. biz iyisini düşünelim :)
ahh canlarım çokça güzel bir tatil oldu. bir kere çok özlediğim (bkz: termessos)'a bir daha gitme fırsatım oldu ve dedim ki yine olsa yine gelirim. o manzarada kahve içmek efsaneydi. aklımda sadece bu kalmış gibi. kesinlikle gidilip görülmesi gereken yerlerden. tarihi de bir o kadar etkili.
M.S. 319’da İskender’in ölümünden sonra, generallerinden biri, Antigonos Monophtalmos, kendisini Küçük Asya’nın hükümdarı ilan etmiştir ve esas destekçisi Pisidia olan rakibi Alcetas ile savaşmak için hazırlanmıştır. Antigonos Monophtalmos’un kuvvetleri, 40.000 piyadeden, 7.000 süvariden ve ayrıca sayısız filden meydana gelmiştir. Bu üstün nitelikli kuvvetlerin hakkından gelemeyen Alcetas ve arkadaşları Termessos’a sığınmışlardır.
Termessoslular, onlara yardım etme sözü vermişlerdir. Bu sürede, Antigonos şehrin önüne gelmiş ve burada kamp kurarak düşmanının kendisine iade edilmesi için çabalamıştır. Yabancı bir Makedon uğruna şehirlerinin felakete sürüklenmesini istemeyen Termessos yaşlıları Alcetas’ın iade edilmesine karar vermişler ancak genç Termessoslular verdikleri sözü tutmak istemişler ve bunun dışına çıkmayı reddetmişlerdir.
Yaşlılar, Alcetas’ı bırakma niyetleriyle ilgili bilgilendirmek amacıyla Antigonos’a heyet yollamışlardır. Savaşa devam etmek için yapılan gizli bir plana göre, Termessoslu gençler şehri terk etmeyi başarmıştır. Yakında tutsak olacağını öğrenen Alcetas, düşmanın eline verilmektense ölmeyi tercih etmiş ve kendini öldürmüştür. Yaşlılar, Antigonos’a Alcetas’ın cesedini yollamışlardır. Üç gün boyunca cesede her türlü eziyeti yapan Antigonos, daha sonra cesedi gömmeden bırakarak Pisidia’dan ayrılmıştır. Olanlara kızan gençler, Alcetas’ın cesedini geri almışlar, saygı içerisinde gömmüşler ve anısına bir güzel bir anıt dikmişlerdir. -
yeter bu kadar hasretlik dedim.
hayatımda bazı şeyleri düzene sokmam gerekti diyelim.. yokluğumda beni de pek anan olmamış :p neyse buralardayım artık katre olarak. -
Kocaman gülümsüyorum bugün. Kovulduğum iş yerine zam alarak devam ediyorum :) şeytana pabucunu ters giydiririm. Benimle uğraşmayın arkadaş. Kavga ettiğim müdürle konuştuk haftalık iznim dönüşümlü olacak ancak maaşımı asgari ücret oranında arttırdı. Eh tabi bunlar arkadaşla bir olduğumuz için olabildi. Yoksa büyük ihtimal dönüşümü olmazdı. İki kişiyi gözden çıkaramayacağı için mecbur anlaşmak zorunda kaldı. Şuan bir biz ses çıkardığımız için ikimizin maaşları yüksek. Diğerlerinin düşük tutmuş maalesef. Keşke hep birlikte olabilseydik o zaman gerçek kazanım olurdu.. -
"Yeniden yürü tozlu yollara, yeniden uyan o sabahlara, yeniden"
Herşeyin bittiği sanılan o anlarda tekrar kalk ve yürü. yeniden anla, yeniden dinle, yeniden başla, yeniden yürü.
Huzur veren şarkılardan biri olmuştur. Kimine göre bu şarkı geçmişi hatırlatır ve öyle kalır. bana ise bu şarkı geçmişten ders çıkarıp geleceğe yürümeyi anlatır. Sadece bir aşk şarkısı olarak da düşünmek bana göre yanlış. bu şarkının başka bir anlamı var bence, olmalı. Biten bir aşkın yollarına düşmek değil sadece. şarkı bana göre geçmişin kirli sayfalarını anlayıp, dinleyip, ders çıkarıp bir başka güne dimdik yürü yılgınlığa düşme der. TEkrar ayağa kalk tekrar dene.
Hüsnü Arkan - yeniden başlamalı
-
şu sıralar çokça yoğunum. ev taşıma işleri tamamlandı. tamamen yerleştim artık. tabi 27 seneden sonra anamın dizinin dibinden ayrılınca bir boşluğa düşmedim değil. neyseki çok az sürdü bu boşluk ve kedimin de gelmesiyle tamamlandı. geriye iş meselesi kaldı. kısa zaman içerisinde bir de iş bulursam daha iyi olacak. çünkü elimdeki birikim en fazla 2 ay götürür. yemek temizlik alışveriş vs. çokça zaman alıyormuş gerçekten anamın evinde böyle hissetmemiştim. çoğu şeyi anam hallediyordu tabi. ah canım anam emeklerini ödeyemem.
neyse vah etmiyorum tabi ki olması gereken böyleydi. yeni yaşama da alışırım elbet.
bu sıralar şu şarkıyı çok dinliyorum
www.youtube.com/... -
...
"suyu sevmeyen insanın, rüzgârı anlamayan, gökyüzünde bir bulutu olmayan insanın gideceği uzaklık, olsa olsa kendine sızan çaresizliktir. Yaşlı bir kadının hüznünü duymazsanız, bir genç kızın saçlarında çarpan kalbini nasıl göreceksiniz? Evlere neden pencereler açıldığını düşündünüz mü hiç? Dünya yokmuş gibi yaşamaktan büyük yoksulluk olur mu? Güvenlik duygusu, kasım ayında bir top nergisle çalabileceğiniz bir kapınız olmasıdır; hesabını şaşırdığınız para, çelik kapılar, ömrünüzü değersiz bir nesneye dönüştüren eşyalarınız değil. Kendinize alınıp satılmaz bir armağan verin, gidin bir sabah çayırların türküsünü dinleyin. Tarla kuşlarının şakımasını bilmezseniz, aşkınızı hangi kanatlı sözlerle gökyüzüne yazabilirsiniz? su içerken suyu düşündünüz mü hiç; yıldızlar gecenize ne kadar; güneşle birlikte neler uyanır bir kentin varoşlarında? Şarkıları bin yıldır ölümü ve ayrılığı söyleyen bir ülkede siz gerçekten özgür müsünüz? Birbirinize bu kadar benzemek canınızı sıkmıyor mu? Gelin, hazır yağmurdan bir bahaneniz varken, duvarlarınızdan izin alın bir kerecik, ağaçlar, kuşlar, gün ışığı, rüzgâr ve toprağın o büyük şölenine bir sigara içimi olsun konuk olun. Kim bilir, eşit ve özgür ilişki hakkında bir kıpırdanma olur aklınızda..."
(bkz: şükrü erbaş)
insanlar iki uçta savrulup duruyor. ya evden işe - okuldan eve modunda yada kendileriyle çok uğraşır halde kişisel gelişim kitaplarıyla kafayı bozar şekilde. aslında şöyle bir dünyaya bakmak yetiyor sanki. elbette her yerinden irin akıyor yaşadığımız düzenin ama nasıl iç huzuru bulabiliriz başka türlü diye düşünmeden edemiyor insan. başka bir dünya mümkün diyebilmek kolay değil sorumluluk ister. ama o sorumluluğu almadığımızdaki yük daha fazla değil mi? -
Hay böyle düzenin.
14 yaşındaki çocuk işçi kıyafetini makinaya kaptırıyor ve ölüyor. Hem de bu 22.00'da oluyor. Siz hala seçimleri mi tartışıyorsunuz. Hangi adayın samimiyetine inanıyorsunuz pardon
301 madenci öldüğünde kim ne yaptı. Ama 41 madenci öldüğünde o ona bok atıyor o ona. Hassiktir. -
Yapacağım çok şey var ve bana 24 saat yetmiyor. 6 saat uykuyu daha ne kadar düşürebilirimki..
Zihnimi daha verimli kullanmalıyım. Zihnimi bulandıran ve beni geriye sürükleyen her şeyden arınmalıyım. Duygu değişimlerimin önüne geçmeli ve ne mani oluyorsa hedeflediğim şeylerin önünde silip atmalıyım.
Şu sıralar hissizleştim. Katı bir insana dönüştüm diyebilir miyim bilmiyorum. Demek de istemiyorum ama artık aldanmıyorum. Galiba duygusal olarak doydum. İstediğim ve istemediğim şeyler net olup iyi niyetimden taviz vermeye de niyetim yok. Daha çok yapacak şeyim ve geliştireceğim konular var. Yenilenip daha hazırlıklı ayağa kalkmanın zamanı şu zaman ve buna tüm yeteneklerim doğrultusunda hareket etmemde bir sakınca, bir engel yok.
Hareket, hareket, hareket.
Dipnot; kendime gaz verdiğim doğrudur. -
benim de artık bir kişiye özel başlığım var evet. teşekkürlerimi sunuyorum.
neden bu başlığı koyduğuma gelirsek, söylenmesi gereken umutlu, özgürlük dolu şarkılar olduğu için bu ismi düşündüm. biraz nâzım'ın dizeleri geldi aklıma. hem "ben artık şarkı dinlemek değil şarkı söylemek istiyorum" dediği noktada bir durdum sonra da başka bir şiiri geldi. Onu da şöyle bırakıyorum;
En güzel deniz :
henüz gidilmemiş olandır.
En güzel çocuk :
henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz :
henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz :
henüz söylememiş olduğum sözdür.
dedim ki benim de söylenmemiş şarkılarım, sözlerim, şiirlerim, henüz yaşamadıklarım var. eh o halde benim bir başlığım olsun, belki güzel gönüllere de bir umut serperiz. böylelikle bu başlığı açmak istedim. çok da lafı uzatmayayım şimdilik.
- kayısı reçeli yapmam gerekiyor :) -
bir kayıt yapamadık anı yaşamaktan ama bi ara salep'i enstrümanlarla görünce çekmeden edemedim.
www.hizliresim.com/...
müzik dinlemeyi benim gibi çok seviyor. ben bir şeyler çalarken mutlaka dibime gelip dinliyor canım kızım :) -
Marx F.bolte'a bir mektubunda şöyle diyor,
"ve işte böylece işçilerin her yerde birbirinden ayrı iktisadi hareketleri siyasal bir hareket doğurur, yani kendi çıkarlarını, genel bir biçimde gerçekleştirmek, toplumsal olarak zorlayıcı genel bir güce sahip olan bir biçim gerçekleştirmek üzere bir sınıf hareketi doğururlar. bu hareketler belli bir ön örgütlenmeyi varsayarlarsa da, kendileri de, bir o kadar, bu örgütlenmeyi geliştirmenin araçlarıdırlar."
kapitalizmin tarihi de incelendiğinde işçilerin mücadelesinin sadece patronlara karşı iktisadi mücadeleler olarak kalmadığı ve giderek sınıf hareketi düzeyine yükseldiği görülüyor. bugün de böyle değil mi?
not: bu da böyle not olarak kalsın. şu sıralar kitaplarıma gömüldüm. hadi bakalım -
Bazen çok özlüyorum.. Söyleyemiyorum. -
benim de bir özel başlığım olsa güzel olabilir.
kendimle çokça sohbet ederim ben genelde. böyle bir başlık fena olmaz :) -
"Delirmek aklın yalımıdır, görkemidir, kendine tutunmasıdır. Sen asıl, bedenlerini bir darağacı gibi boynunda taşıyanların, aklını bir gün bile anımsamayanların, iyiliği toplumun hastalığı sayanların, sevgisi küfürden ağır olanların büyük huzurlarına bak!
İnandığın her şeyle gülünç düşüyorsun. Bildiklerin boşluğa dönüşüyor. Yüksek ses teslim alıyor. Ev boğuyor. Sokak korku. Gözlerin yüzünden taşıyor. Öfkene tutunuyorsun. Sonra, bütün bir toplum yanlış olmayacağına göre... bir yorgunluk usul usul yayılıyor damarlarına. "Dünyaya bir kere gelinir" sözünü, bir düğün bayrağı gibi evinin çatısına çekiyorsun bir gün.
Ölümün bile dönüp bakmadığı bir hayat senin artık."
diyor Şükrü erbaş otların uğultusu altında adlı kitabında. yaşadığımız şu normal olmayan hayatta insanın deli olmadan katlanması zor. victor hugo'nun dediği gibi hassas insanların protestosudur delilik. beyninin fiziki olarak olduğunu bilip de anımsamayanların aksine delilik beyninin kontrolünün kendinde olmamasıdır. eh kontrol edebiliyor isek beynimizi kullanmamız gerekmez mi? kullanmıyorsak, beynimizi kontrol edemiyorsak deli miyiz? yada neden kullanmıyoruz beynimizi de ölümün bile bakmadığı bir hayat içinde kayboluyoruz? ahhh.. bir sürü soru.
ha bu arada kayısı reçelim çok güzel oldu, çok da mutlu oldum. ben mayhoş sevdiğim için şekerini az koydum tarife göre. sabahtan beri elimde kahveyle dolanıyorum evde. temizlik yapıp misafirimi beklemem gerekiyor. gelen arkadaşımla müziğin dibine vurmayı düşünüyoruz. belki bir kayıt da buraya koyarım bakalım :)
ha bir de çok takılmayın delilik üzerine. istesen de istemesen de olacağın varsa oluyorsun senin elinde değil. ama beyninizi kullanınız. -kamu spotu- -
belki bir şarkı
bir şarkı bizi birleştirir
söylenmeyen, söylenemeyen onca şeyi söyler.
belki bir şarkı,
bir şarkı,
şarkı... -
çokça yorulduğum bir gün daha uykusuzluktan öleceğim ama daha çok işim var. yarın sabah bitmiş olması gerek. ne yapacağım hakkında hiç bir fikrim yok. uyusam uyanamazsam diye korkuyorum. ama uyumasam da pek işe yarar bir şey yapamayacağım. bu nasıl bir çelişki. ve hiç bir müzik beni şuan sakinleştiremiyor. yorgunum. -
"bir gül biter içimde, içimde
tam bildiğin biçimde, biçimde
oyyyy
gecenin tam üçünde"
son zamanlarda huzur veren bir şarkı. yada huzur'lu hissettiğim için dinliyorum. can değil, canan değil dediği yerde eriyorum. ne can ne canan, öyleyse ne? demeye de dilim varmıyor ama işte olsun. velhasıl kelam son zamanlarda çok dinliyorum. dinletenlere bin selam.
Fikret Kızılok feat. Sonay Erenel - Gecenin Üçünde -
Imm şey canınız çekebilir belki ama tatlı yaptım sabah sabah. Damla sakızlı muhallebi üstüne yaptığım kayısı reçeli gerçi biraz marmelat gibi oldu :) ha altında da burçak bisküvi :) yine hamaratlığım üstümde.. Arada kendime güzellikler yapmayı seviyorum :)
www.hizliresim.com/... -
www.hizliresim.com/...
Bologna (İtalya) sokaklarında bir Nazım alıntısı.
"Yürümek iyiye, haklıya, doğruya
Dövüşmek yolunda iyinin, haklının, doğrunun
Zaptetmek iyiyi, haklıyı, doğruyu
..."
-
kaktüsün çiçek açmasını görecek miyim diye düşünmek yerine çiçek açacağını görecekmiş gibi ona bakmak doğrusu bu. yaşamak buydu. olmayacak hayallerin peşinden koşmak yerine olabilecek hayaller için mücadele etmekti. olmayacağına odaklanmak yerine olabilmesi için gayret gösterirken şekillenmekti belki de..
gece gece karşımda duran kaktüse bakıp bunları düşünmek de neyin nesi. ahh (bkz: sümeyra çakır) bana neler düşündürttün buralara nasıl geldik.
open.spotify.com/...
bu şarkıyla bir yerlere daldı gözlerimiz, dalan gözlerimiz kaktüs ile buluştu. derken yaşamı sorguladım. neyse iyi geceler -
pbs.twimg.com/...
şunu gördüm bir güldüm önce. sonra düşündüm ki insan en çok kendine acımasız olmalı. ki devrimci önderlerin hayatlarına baktığımızda bunu görürüz. marx mesela burjuvazi ile anlaşabilir ve zengin olabilirdi. yalnız çocuklarını kaybetme pahasına da olsa insanlığa yararlı olmayı seçti. en çok kendimizle tartışmalı ve içimizdeki şeytana bir dur demeliyiz. -
Ahh canım defterlerim.
Genellikle kitapların altını çizmek yerine önemli ve sevdiğim yerleri özellikle de bu bir biyografi, otobiyografi gibi şeyler ise not etmeyi destur edinmişimdir. kitapları karıştırmak daha çok zaman alıyor ve kitaplarım yıpranmamış oluyor. felsefe kitaplarının altını çizdiğim doğrudur ama zaten onları da pek birilerine vermiyorum okusun diye. onlar tamamen bana ait. neden açtım bu konuyu diye soruyorsunuz elbette. biraz defterimi açıp anımsamak çok hoşuma gitti uzun zamandır açmıyordum daha doğrusu açamıyordum. ben de böyle okuyorum bazı kitapları tekrar tekrar napalım :) ateşi çalmak kitabı 5 ciltten hemen hemen 2000 küsür sayfa kitap. tekrar tekrar okuyamam herhalde :) ha 2 kere okumuşluğum var gerçi ama son okumada dedim ki not alayım böyle olmayacak 2 yıl sonra bir daha okumaya kalkmamalıyım. ve iyi ki almışım.
neyse ara ara ihtiyacım olacak bu defterlere bura sayesinde ben de bilgilerimi tazelemiş olacağım. bu zamana kadar ki birikimle, başka gözle bakma fırsatım olacak. -
www.hizliresim.com/...
www.hizliresim.com/...
Hoşgeldin bal oğlum. Iyi ki geldin sütlaç.
Konya barınaktan kurtardığımız bir can. Salep kızımın yanına arkadaş arıyorduk ve oradan sahiplenmek daha mantıklı geldi. Bir gözü yok yavrucağzımın. Evim şuan daha da neşelendi. -
"Her gece uyumadan keşke bir kere öpebilsem seni.."
İnsan birini canı yerine koyduğunda en çok bunu yapmak istiyor galiba. Gece uyumadan önce sabah uyandığında sarılıp bağrına basarak öpmek istiyor. Sonra bu kadar hayal kurarken bazen olmayacağını hissediyorsunuz ve bitiyor herşey... Sonunda kalp kırıklığı, bir burukluk ve çokça yalnızlık.
Not; Sevdiğiniz var ise bol bol öpün. İçinize kokusunu çekin. Bırakmayacak gibi sarılın. -
Ankara ayazında kurtuluş parkında yürümek kadar rahatlatıcı bir eylem bilmiyorum. Ne kadar düşüneceğin, yapacağın şey varsa kafanda aydınlanıyor çözüm buluyorsun.. Ha bazı şeyleri de hatırlatabilir aydınlanırken orası ayrı bir konu ona pek yapacak birşey yok. Kapısına dayanmadığınız sürece ısıtması için sıkıntı yok.